21 Mayıs 2012 Pazartesi

ŞU DİRMİL'İN ÇALGISI (Burdur yöre türküsü )





Şu Dirmil'in çalgısı a canım
Dağlara vurdu yankısı
Şu gelenler içinde a canım
Benim yarim hangisi

Altın yüksüğüm var benim
Parmağıma da dar benim
Şu gidenler içinde a canım
Orta da boylu da yar benim

Çekirgenin uçkunu
Gelinlerin de coşkunu
Coşkun olan gelinler a canım
Kendisi sallar da peşkiri

SERENLER ZEYBEĞİ (Burdur yöre türküsü)




Serenler serenler yüksek de serenler of
Ben gidiyorum mamur olsun (aman) viranlar ey
Ahret hakkin helal eyle de yarenler of

Aman Allah nedir bunun aman çaresi ey
Yakti beni kaslarinin karesi aman karesi ey

Su Burdur'dan gece geçtim de görmedim of
On yerimden hançer yedim aman ölmedim ey
Bas çesmeden sular içdim de kanmadim of

Aman Allah nedir bunun aman çaresi ey
Yakti beni kaslarinin karesi aman karesi ey

HADİ GARİ SENDE GEL(Burdur yöre türküsü )





Bizim yaylalarımızın menevşesi top biter
Arasında da yeşil türlü ot biter
Haydin arkadaşlar da buradan gidelim
Dirmil yaylasına da gülüm geze gidelim

Kuyu dibi taş'lolur, öksüz gözü yaş'lolur
Netcen anayı babayı, yar kokusu baş'kolur

Yaylalardan ovalara a yarim in de gel
Yayan değil kıratına a canım bin de gel

Anan geldi, baban geldi, dayın geldi, halan geldi,
Davul zurna çalan geldi, ha de gali sen de gel
Koyun geldi, kuzu geldi, okucudan yazı geldi,
Hacosman'ın kızı geldi, ha de gali sen de gel
Bacalardan duman geldi, arpa buğday saman geldi,
Komşu köyden imam geldi ha de gali sen de gel

Tarlalardan ayrık otu a yarim yol da
Sarı inek gayıb'oldu a canım bul da gel

ERİK DALI GEVREKTİR (Burdur yöre türküsü)




Erik dalı gevrektir
Erik dalı gevrektir
Amanın basmaya gelmez
Haydi basmaya gelmez
El gızı naziktir
El gızı naziktir
Amanın küsmeye gelmez
Amanın küsmeye gelmez

Eller oynasın eller
Diller söylesin diller
Ne derlerse desinler
O dilleri yesinler

Erik dalı gevrektir
Erik dalı gevrektir
Amanın eğmeye gelmez
Haydi eğmeye gelmez
El gızı naziktir
El gızı naziktir
Amanın değmeye gelmez
Haydi değmeye gelmez

Eller oynasın eller
Diller söylesin diller
Ne derlerse desinler
O dilleri yesinler

ALİ BEY (Burdur yöre türküsünün hikayesi)

Hikayenin başlangıç tarihi aşağı yukarı 1835-1840 yıllarıdır. İncir çekirdeğini doldurmayacak nedenlerle ve tahriklerle olaylar zinciri büyütülmüş, bir eşkıya veya halkın deyimi ile bir efe türemiştir.

Bugün büyük bir kasaba olan ve Tefenni ‘ye 15 km. uzaklıkta bulunan Beyköy, 150 yıl önce küçük bir köy imiş. Aynı yıllarda Tefenni de bir köy görünümünde olup, çevre yerleşim yerlerinin ortasında bulunduğu için merkez durumda idi. Tefenni’de zamanın beylerinden ve Çömekoğulları’ndan Hacı Mehmet bey bulunmaktadır. Hacı Mehmet bey, hem çevrenin sorumluluğunu yüklenen hem de padişaha bağlılığıyla tanınan bir idareciydi. Diğer köy ve çiftliklerinin yanında Beyköy ile ili de ilgili idi. Ayrıca Beyköy’de, yakın akrabalarından olan kişiler oturmakta idi. Olayın kahramanı olan Ali bey bunlardan biri olup, yeğeni durumunda idi.

Ali bey, 23-24 yaşlarında, uzun boylu ve yakışıklılığı ile tanınan çalışkan bir delikanlıydı. Köy kızlarının gönlünde taht kuran Ali bey’e emekli zaptiye çavuşu İbrahim’in kızı yanmış tutuşmuş. Kız, birkaç kere Ali bey’in yoluna çıkmış konuşmak istemiş veya konuşmuştur. Bu hareketleri ile dile düşen kızın babası İbrahim, Ali bey’e baskı yaparak kızının güya namusunu temizlemesi için onunla evlenmesini istemiş ve bunu birkaç defa tehditlerle tekrarlamıştır. Ali bey, kızla ilgisi olmadığını yeminli kasemli söylemesine rağmen bir türlü inandıramamıştır. Emekli olduktan sonra Tefenni’de nüfus işlerine bakan zaptiye çavuşu İbrahim , Hacı Mehmet bey’e haber vermeden, eski bir ordu mensubu olmasına güvenerek, Konya valisine şikayette bulunmuştur. Kısa bir süre sonra Burdur’dan gelen zaptiyeler Ali bey’i tutuklamak istemişler, bunu öğrenen Ali bey çevrenin de yardımıyla kaçmıştır. Bütün aramalara rağmen bulunamayan Ali bey dağa çıkmış ve eşkıya olmuştur artık. Ara ara Kaş’a kadar inerek zenginlere baskınlar yapmış, fakir fukarayı gözetmiş ve çevreye ününü duyurmuştur. Uzun zaman Elmalı’nın Beyler Köyü Ağası Sarıbeyzade Mehmet Bey, Ali Bey’i misafir etmiş ve korumuştur. Konya’dan kesin talimat alan zaptiyeler, Ali Bey’i yakalayamayınca ağabeyini tutuklayıp Antalya hapishanesine kapatmışlardır. Duruma iyici vakıf olan Hacı Mehmet Bey’in kendisini affettireceğine dair teminat vermesine rağmen Ali Bey düze inmemiştir. Ağabeyinin tutuklanmasından dolayı başçavuş’a iyice kinlenen Ali Bey herkes tarafından korunur ve sevilir olmuştur. Bu arada Ali Bey’e iki de kızan katılmıştır. Bunlardan biri Nuri, diğeri de ailevi nedenlerden dolayı aralarında husumet olan ve dayısına karşı çıkan, başçavuş’un yeğeni Arap’tır. Ali Bey’in yanında sevdiği kadın Fatma ana da vardır. O’nu yanından hiç ayırmaz. Beyköy’ün birkaç km. batısında ‘Ballık Boğazı’ denen bir vadi vardır. Vadinin güneyinde boylu boyunca uzanan kayalık bir tepe (Alibey Taşı) tepenin başladığı yerde ‘Çatal Değirmeni’ (İki Boylalı) ve onun biraz ilerisinde, kayanın altında mağara bulunmaktadır. Değirmeni döndüren dere mağaranın önünden geçmektedir. Ali bey ve yanındakiler, çok zaman, kimseden habersiz bu mağarada saklanırlarmış. Böyle bir durumda Nuri ile Arap nöbet tutarlarmış. Bugün Ali Bey Taşı denen o kayalığın dibindeki Çatal Değirmen ve mağara bugün de yerli yerinde durmaktadır.

Ali Bey’ ağabeyi, Antalya hapishanesinde iken Antalya valisi ile konuşmak istemiş, bir tatil günü valinin evine götürmüşler. Vali’den kendisini bırakmalarını istemiş, yalvarmış. Beni bırakmazsanız Ali Bey başçavuş’u öldürür, hem de yakarak öldürür demiş, inandıramamış. Birkaç gün sonra başçavuş’un yakılarak öldürüldüğü haberi gelmiş.

Her gün atıyla Tefenni’deki görevine gidip gelen başçavuşu, ‘Karakuzu' mevkiine yakın bir yerde beklemeye başlamışlar.Akşam üstü, başçavuşun önce atını öldürmüşler sonra kendisini armut ağacına ağlamışlar. Başçavuşun yalvarmalarına aldırmayan Ali bey mavzerini ateşlemiş.Arap, Ali beyden aldığı emir üzerine, ağlayarak çalı çırpı toplamış ve dayısının etrafına sıralamış.Başçavuşun bağırması, yalvarması ayyuka çıkmış, Arap da çalıyı tutuşturmuş, başçavuş yanarak ölmüş.Bu olaydan sonra Ali beyin ağabeyini hapisten çıkarmışlar.

Hacı beyin eli ayağı bağlıdır.Bu olaydan sonra padişah tarafından gelen son emirle Hacı beyden Ali beyin kellesi istenmektedir.Üzülerek Ali beye haber gönderip, teslim olursa affettireceğini bildirir.Bol ağaçlıklı vadisiyle ve mağarasıyla, emniyetli ve gizlenmeye en uygun yer olan "Ballık Boğazı"ndan Hacı bey dayısına, teslim olmayacağını, gelip kendisini teslim almasını cevaplar.Anlatılanlara göre Hacı beyin gelmesini emniyet bakımından istemiş. Hacı bey, silahlı adamlarıyla ''Ballık Boğazı"na varır. Kuşluk vaktidir. Nuri mağaranın yakın bir yerinde, Arap da "Ali Bey taşı"nın üzerinde nöbettedir. Ali Bey, mağarada sevdiği kadının Fatma'nın dizinde uyumaktadır. Fatma ana, mağaranın önünden geçen derenin bulandığını görür. Suyun bulanması hayra alamet değildir, bundan çatal değirmenin yanından atlıların geldiği anlaşılmaktadır. Ali bey toparlanır, mavzerini alır, mağaranın ağzına yakın çıkar. Fatma ana, çıkmaması için yalvarır., önüne çıkıp engel olmak ister. Bu arada Hacı bey ve adamları mağarayı sarmışlardır. Hacı bey bağırarak dayısı olduğunu, mavzerinin mekanizmasını da çıkarıp atmasını ve teslim olmasını ve kendisine bir kötülük yapılmayacağını söyler. Ali bey, madem ki böyle diyorsun çıkıyorum dayı der. Ali bey çıkarken, Fatma ana kendisini onun önüne atıverir. O sırada Hacı bey adamlarına işaret etmiş bulunur, silahlar patlar, önce Fatma ana sonra da Ali bey vurularak öldürülür. Anlatılanların bir kısmına göre, Arap taşın başında iken telaşından büyük taşları aşağıya düşürmüş, bu taşlardan birisi de Nuri'nin başına isabet ederek ölümüne sebep olur. Kimine göre de Nuri, aynı gün vurularak öldürülmüş. Arap ise, hapiste yattıktan sonra uzun zaman yaşamış.

Ali beyin kellesi kesilerek aynı gün, atın terkisinde Burdur'a götürülmüş. Söylentilere göre ağıtını kız kardeşleri yakmışlar. Zamanın akışı içinde, dilden dile, kulaktan kulağa yayılarak, halkın duygularını yansıtan bir gurbet havası olmuş.


Padişaha bağlılığını böyle ağır bir yükle, acıyla ispat eden Hacı beye bir elçi, kılıç ile beraber paşalık rütbesi getirir, Hacı bey yeğenin kanı üzerine böyle bir şeyi kabul edemeyeceğini söyler. ikinci kez gelen elçi, padişahtan muhakkak bir dilekte bulunacağını iletir. O tarihlerde "kaza"lığa daha uygun olduğu bilinen ve bu yolda uğraşılan Karamanlı duruyorken, Tefenni'nin kaza olması dileğinde bulunur. Tefenni böylece kaza olur..




18 Mayıs 2012 Cuma

TAŞ ODA



Burdur Merkez Pazar mahallesindedir. 17.yy.dan kalma Osmanlı sivil mimari örneklerinden biridir. Kınalı Aşiretinden Emin Bey tarafından yaptırılmıştır. Kültür Bakanlığınca 1978 yılında restorasyon çalışmaları başlatılmış ve 1988 yılında da bitirilmiştir. Bina iki katlıdır. Birinci kat taş, ikinci kat kerpiç ve ahşap yapı malzemesi ile inşa edilmiştir. Özellikle Başodanın doğu duvarı ve altındaki sivri kemerli iki yanı açık ahır kısmı kesme köfeki taşındandır. Ev, bahçenin batı kısmına yerleştirilmiştir. Birinci kata çıkışı sağlayan merdiven sahanlığının altı, aynı zamanda çeşmedir. Kesme taş bloklardan yapılan bu çeşme, bugün de kullanılmaktadır. Evin zemin katında sivri kemerli ahırdan başka, iki büyük, bir de küçük oda vardır.



Ahşap korkuluklu merdivenle önce ikinci kattaki sofaya çıkılır. Dikdörtgen biçimdeki sofanın güney ve batı cephesi boyunca odalar sıralanır. Kuzey kısmında ise bir köşkü bulunur. Bu sofa çıtalarla oluşturulmuş kafesler ile dışa kapatılmıştır. Sofanın çatı kısmı ahşap çıtalarla çakma tekniğinde yapılmış olup, çıtalar ve çıtalar arasındaki büyüklü küçüklü üçgenler; mavi, kırmızı ve yeşil renklerle boyanmıştır. Sofanın kuzey kısmında BAŞODA yer almaktadır.

İNSUYU MAĞARASI









İNSUYU MAĞARASI

Batı Toros  Dağları’nın Göller Bölgesi’nde ve Burdur-Antalya karayolunun   güneydoğusunda,  deniz seviyesinde 1200 m. yükseklikte yer alan İnsuyu Mağarası,   Burdur şehir  merkezine 11 km uzaklıkta bulunmaktadır. Mağara, 597 metre   uzunluğuyla hayal  dünyasına açılan bir pencere gibidir. Mağara  içinde temiz ve serin bir hava   bulunmaktadır.
Mağara ilk kez  mağarabilimci jeolog Dr. Temuçin AYGEN   tarafından bulumuş ve dönemin Valisi  Vefik KİTAPÇIGİL’in çabalarıyla 1966   yılında turizme açılmıştır. Mağara  civarında İl Özel İdaresi tarafından kurulmuş   bir konaklama tesisi  bulunmaktadır. Mağaranın işletmesi, “Burdur İli İnsuyu   Mağarası Tesisleri  Koruma ve Yaşatma Birliği” tarafından yürütülmektedir.                 
İnsuyu  Mağarası’nın gezilebilen uzunluğu 525 m’dir. Kalker   tortulanmalarından türlü  şekil ve yapıda meydana gelen sarkıt ve dikitlerin,   yaklaşık 10-15 bin yılda,  suyla erimesi ve aşınması sonucu oluşmuş bir doğa   harikasıdır. Mağarada  etkileyici güzellikte sarkıt, dikit ve sütunların yanı   sıra değişik boyutlarda  9 adet gölcük yer almaktadır. Bunlardan “Büyük Göl”   adıyla anılan göl 512 m2’lik  alanıyla, Türkiye’nin en büyük yeraltı   gölüdür.

Yeraltı dereleri  ve gölleriyle gerek ülkemizin gerekse Burdur   İli’in ulusal ve uluslararası  turizm pazarında en etkili turistik ürünü ve   çekim kaynağı olan İnsuyu  Mağarası, maalesef bu özelliğini son yıllarda büyük   ölçüde kaybetmeye  başlamıştır. Uzun yıllar yerli ve yabancı ziyaretçilerinin   ilgi odağı olan ve  uğuruna inanıp madeni para attıkları “Dilek Gölü” ve “Gazlı   Göl” son yıllarda  kurumuş, yaklaşık 20 m derinliği olan ve 80’li yıllara kadar   üzerinde sandalla  gezilebilin “Büyük Göl” ise seviyesinin yarısından fazlasını   kaybedip üç küçük  göle dönüşmüştür.                

Burdur  Belediyesi tarafından, her   yıl geleneksel hale gelen ve İnsuyu Mağarası’nın  tanıtımını esas alan bir   festival düzenlenmektedir. Burdur’un tarım ve sanayi  ürünlerini, kültürel ve   folklorik özelliklerini tanıtması bakımından, İnsuyu  Festivali bir fuar   özelliği taşımaktadır

CİBYRA










CİBYRA

Kahraman Savaşçıların ve Hızlı Atların Şehri Kibyra
Antalya-Denizli yol güzergahında Çavdır ilçesi yol kavşağından geçiyorsanız, Gölhisar ilçesi veKibyra Antik Kentine uğramanızı tavsiye ediyoruz. Gölhisar, serin havasıyla turistlere yaz dönemi tatil imkanı sunarken, Böğrüdelik yaylası ve Yapraklı barajı ile ilginizi çekebilecek mekanlara sahiptir.
Likya, Kayra, Pisidya ve Frigya bölgelerinin kesişme yerinde ve ticaret yollarının tam merkezinde kurulan Kibyra, Gölhisar ilçesi sınırları içerisindedir.
Savaşan güçlü insanların ve hızlı atların şehri olan Kibyra zengin tarihi mirasıyla misafirlerini büyülemektedir.
Şehre girerken solda 12-13 bin kişilik kapasitesi, U formu ve 200 metreye varan pist uzunluğuyla stadyumu sizi karşılar. Anadolu’nun en görkemli stadyumlarındandır. İlerledikçe yukarı ve aşağı Agora tiyatro ve Meclis binası karşınıza çıkar. Şehrin binaları birbirinin görüntüsünü kesmeyecek ve tüm ovayı görebilecek şekilde yerleştirilmiştir.
Meclis binası/Müzik Evi 3600 kişilik kapasitesiyle, çatıyla tamamen kapalı mimarisiyle Antik Çağ Anadolusunun en görkemli eserlerindendir.

Bu bina kışın tiyatro ve mahkeme binası olarak hizmet vermiştir. Orkestranın tam merkezinde kırmızı, yeşil ve beyaz mermerlerden yapılmış, yılanlardan oluşan saçları ve insanları taşa çeviren bakışlarıyla Medusa başı Anadolu’da değil dünyada tektir. Meclis binası Efes’teki meclis binasından daha büyüktür. Bunun yanında anıt mezarları, bazalikaları, agorası, hamamı ve sağlam durumdaki tiyatrosu ile şehir görenleri büyülemektedir. Meclis binası, zemindeki Medusa başını ve Kibyra Antik kentini görmenin bir ayrıcalık olduğunun farkına varacaksınız.


SAGALASSOS









SAGALASSOS

Ağlasun İlçesini ve Sagalassos antik Kentini görmeye sizleri çekebilecek pek çok neden bulabilirsiniz.!!


Ağlasun ilçesinin girişinde yemyeşil bir ova sizleri karşılar. Sagalassos’un önündeki bu ovada kiraz, ceviz, organik sebze ve meyveler, özellikle Yeşilbaş beldesindeki alabalık tesisleri, cana yakın ve misafirperver Ağlasun halkına hayran kalırsınız. Ağaçlar arasında yer yer görünen evler iç turizme dönük yayla turizmi kapsamında ağırlığı Antalya’dan gelen yerli turistlerin yaz aylarını geçirdikleri mekanlar olmuştur.

Sagalassos; aşkların, ihtirasların ve imparatorların gözde şehri. Torosların eteklerinde kurulu şehri tekrar tekrar görmek isteyeceksiniz. Bulutların arasındaki şehirde girişte konutlar, aşağıda hamam, aşağı Agora(çarşı), seramik üretim merkezi sizi karşılar. Daha yukarı doğru ilerledikçe sağ tarafta tiyatro, neon kütüphanesi şehrin merkezinde yukarı agora meclis binası kilise sol üst tarafta Heroon sizi içine çeker. Bir anda kendinizi Roma döneminde buluverirsiniz. Yoğun kalabalık bir kült kenti Sagalassos Yukarı Agorada hararetli siyasi konuşmalar, güçlü roma imparatorlarının emirleri senato, ağıdan Macellumdan butiklerden pazaryerinden sesleri duyar gibi olursunuz. Antoninler çeşmesinden su içen ve birbirlerinin gözlerinde kaybolan aşıklar sizlere hoş bir duygu yaşatır.

Sagalassos Antik Kenti; Burdur ili, Ağlasun ilçesi, Güneybatı Torosların güneye bakan yamaçları üzerinde 1490-1600 metreler arasında yer alan kentin en önemli özellikleri arasında Romanın beş önemli seramik üretim merkezlerinden biri olması da vardır. Şehir,Romanın en iyi imparatorlarından beşincisi olan İmparator Hadrian (M.S. 2. yy.)döneminde ekonomik siyasi ve sosyal anlamda en iyi dönemini yaşamıştır. Şehrin şehir plancılığı açısından sekillenme yöntemi ile imarı ve 1000 yıllık seramik üretim merkezi olma özelliği 2009 yılında UNESCO Dünya Mirası geçici listesine girmesini sağlamıştır.

1989’dan yılında başlayan 1990 senesinde bu yana Prof. Dr. Marc Waelkens başkanlığında yürütülen, kazılarda pek çok yapı ve eser ortaya çıkarılmıştır. 2007 ve 2008 yılarındaki kazılarda ortaya çıkan ve 5 metre civarında boyu olabileceği tahmin edilen İmparator Marcus Aurelius veİmparator Hadrian’a ait heykeller, gören insanları büyülemeye yetmektedir. Burdur Arkeoloji müzesinde turistlerin ilgisine sunulmuştur. Sagalassos, küçük Asya'da belki de günümüze terk edildiği günden günümüze zarar görmeden en iyi koruna gelmiş antik yerleşimlerden biridir.

Sagalassos antik kentinin yazılı kaynaklardan bilinen tarihi, Büyük İskender’in M.Ö. 333 yılındaki fethi ile başlar. İskender’in ölümünün ardından kent, kısa bir süre seleflerinin idaresinde kalır. M.Ö. 281 itibariyle, Seleukoslar’ın kontrolü altına girer. M.Ö. 188-133 yılları arasında Attaloslar'ın Bergama Krallığı’nın parçası olur. M.Ö. 129’dan itibaren çeşitli Roma eyaletleri içine dâhil edilen Sagalassos, son olarak M.Ö 39’da Roma’nın Galatya eyaletinin en önemli kenti olur. M.S. 5.–7.yy'larda, ardı ardına gelen depremler ve özellikle Arap saldırıları ile bölgenin nüfus yitirmesine paralel olarak Sagalassos terk edilme sürecine girer.



Sagalassostan,sizi sürükleyen şehri tekrar görmeye ve gördüklerinizi dostlarınızla paylaşmaya yönlendiren pek çok nedeniniz olduğunun farkına vararak ayrılacaksınız..

SALDA GÖLÜ